Dün zekiydim, dünyayı
değiştirmek istiyordum
Bugün akıllıyım
kendimi değiştiriyorum.
Mevlana
Sanırım bu sözler bi
zamandır yaşadığım ve “anlatması zor” dediğim değişime “cuk” diye oturuyor!
Bu değişimin ne zaman
başladığına dair bir hatıram yok. Sadece bir süredir etrafımda ve kendimde olan
biten farklı baktığımı, farklı gördüğümü ve dolayısıyla farklı davrandığımı ve
bu sebeple farklı bir yaşantıya geçtiğimi söyleyebilirim.
Bu farklılıklardan en
önemlisi de kendimi bildim bileli “etrafımı değiştireceğim” diye kendimi
yırtmaktan vazgeçmem oldu. Bu yırtınmalarım sebebiyle yaptıklarımın aslında bir
nevi diktatörlük olduğuna nasıl kör kalabildiğime şu an şaşıyorum! Enikonu "benim
bildiğim en doğru, kendi iyiliğin için bunu yapmalısın" diye dikte ediyormuşum. Bu düpedüz bencillik ve hatta narsistlik. Tamam,
sigara kötü bir şey olabilir ama kişi istemezse ona zorla bıraktırtmak diye bir
şey mümkün değil… Kendim için de aynı şey geçerli. Çünkü kendime de dikte
ediyordum. Dikte etmeyi bıraktığımda kendiliğimden içmemeye başladım. Yani sigarayı
“bırakmadım”, “içmemeye başladım”! J Bu ne zaman oldu
farkında bile değilim ve bu durumdan çok mutluyum. Abartılıymış gibi
düşünebilirsiniz fakat sigara içmenin verdiği hazzı bile unuttum, kokusu ve
dumanı şu an tuzruhuna maruz kalmışım kadar saçma ve kimyasal geliyor…
Nasıl oldu derseniz,
aslında tek başına güm diye olmadı. Bazı şeylerin katalizör etkisini
yadsıyamam. Nil Gün ile tanıştım bi kere. Yıllarca reddettiğim, hor gördüğüm,
otomatize-robotik-ergen edebiyatı bulduğum bir kişisel gelişim kitabına kalbimi
açtım. Ön yargımı yıkarak ve sindire sindire “İçimizdeki Şaman” kitabını
okudum. Sonrası zaten kazak söküğü gibi geldi. Kazak söküğü diyorum çünkü kazak
sökülüp gidiyor ve ben kendime dair birçok şeyi ilk kez görüyorum… (burası çok
derin, şimdilik girmeyeyim) bu kitapla beraber bir takım “özsaygı
afirmasyonları” yapmaya başladım. Uzaktan çok gereksiz görünen, periyodik
olarak tekrarlanan olumlamalardı bunlar…
(burada da beyinin işleyişiyle ilgili bilgi vermem lazım, sonra!) Bu
afirmasyonları yaptığım sürede hayatımda her şey ağır ve emin ve aşırı haz
verici şekilde değişmeye başladı. Beslenme şeklim, uykum, duygu yoğunluğum,
sigara kullanımım, kendime ayırdığım zaman, kendimi keşfetmeye yaptığım yatırım…
Bunlar değiştikçe her güne daha mutlu uyanmaya başladım. Zaman zaman manik
depresif olabileceğimden şüphe duydurtan duygu iniş çıkışlarını yaşamamaya
başladım!!!
Artık çevremdeki
insanları da değiştirmeye çalışmıyorum. Hep eleştiren ben gitti artık
dinliyorum. Başkasında görüp de “ıyyy” dediğim herhangi bir tavrın aslında “gölgem”
olduğunu, içten içe sevmediğim bir karanlık tarafım olduğunu fark ettim. Yani artık içimdeki karanlıklarla tanışmanın zamanı gelmiş
demek ki… Bunda sanırım sevgili Melda'(Melda Keskin – Açık Radyo “Bir” programı
yapımcısı ve sunucusu)nın da katkısı var. Benimle ilk tanıştığında ben birileri
hakkında şikayet ederken bana Debbie Ford’un “Işığı Arayanların Karanlık Yanı” kitabını
önermişti. Kitabın adı bile zaten nasihat gibi! J
Bu ve benzeri
eleştiriler yapmak ve değiştirmeye çalışmak sebebiyle ilkokuldan bu yana aforoz
edile edile akıllanmayan “bilgiç” ben, artık ürkütücü durumlarda bile sadece “gözlemci”
kalabiliyor! Bu cidden şok edici. Artık akıntıya karşı kürek çekmiyorum. Hayat aslında
ne kadar tatlı imiş… Akıntıya kendini bırakmak… Mini minnacık olduğunu kabul
etmek… Ki eminim yarın bile bu yazdıklarım hakkında fikrim değişmiş olabilir…
Yani artık zeki
değilim dostlar. Akıllanıyorum, çok mutluyum yahu!